Alışveriş merkezinde yaşayamayız yavrum

7 Ağustos 2009 Cuma

Daha önce de yazmıştım, Bilge alışveriş-merkezi-kolik oldu.

Gezmeyi sevmesini farketmemi takiben Bilge'yi her Allah'ın günü bir yere götürüyorum. Burada eve yakın Kipa ve Agora var, onlar olmazsa akşam 7'den sonra sokaklar bizi bekliyor. Bilge dışarı çıkınca, o ana dek mızmızlanıyor bile olsa, bir keyifleniyor ki sormayın gitsin. Gözler faltaşı gibi, etrafı izliyor. Geçen gün Paşabahçe'de koltuğunu biraz kaldırdım etrafı daha iyi görebilsin diye, bütün camlara gülücükler atıp durdu.

Alışveriş merkezleri bebeklerin keyifli zaman geçirmesini sağlarken, evde oturmaktan bunalan benim gibi post-lohusalara da bir kuple çare oluyor. Zira bu tip yerlerde bebeği emzirmek ve altını değiştirmek gibi faaliyetleri de yapabileceğiniz yerler var. Hiç birisi olmasa bile bir giyinme kabininde emzirme işini halledebilirsiniz ki, dün Bilge Boyner'de karnını doyurdu, TepeHome'da gazını çıkardı, Kipa'da yarım kalan uykusuna devam etti. Yazın bu sıcak günlerinde serin bir yer bulmuş olmasının da keyfine katkıda bulunduğunu sanırım söylememe gerek yok. Tek meselemiz, geri dönerken kızması ki, alışveriş merkezinde yaşayamayacağımızı zaman içinde öğrenecek garibim.

Ben ise, her ne kadar alışveriş yapmaktan hoşlanan bir insan değilsem de, alışveriş merkezlerinde Bilge'yle zaman öldürmenin tadını çıkarıyorum. Yoksa hep ev hep ev, delirir valla insan.

İki ayın ardından tarihe notlar

Bilge bugün iki aylık. Şu an ayaklarımda öğlen kestirmesini yapıyor. Bu vesile ile bazen iki asır gibi gelen bu iki ayın bir dökümünü yapayım istedim. Becerebildiklerimiz, beceremediklerimiz, öğrendiklerimizle iki ay.

Öncelikle itiraf.com: Annelik konusunda hiç bir fikrim yokmuş. Muhtemelen okuldu, üniversiteydi, kariyerdi derken çevremde hiç yeni bebek görmediğimden. Bana öyle geliyordu ki, emzireceğim, üç beş saat uyuyacak, ben o sırada işlerimi yapacağım, uyanınca altını temizleyeceğim, emzireceğim, bu böyle gidecek.

Daha ilk günden Bilge bize temizinden bir "o işler öyle değil müdür" hareketi çekti. Hastaneden eve geldiğimiz ilk gece öyle bir ağladı ki, elimiz ayağımız birbirine dolandı. Zaten normal doğumdan çıkmışım, yorgunum, niye ağlıyor bir türlü kestiremiyoruz. Emzirdim işe yaramadı, salladık işe yaramadı. Saat 4 sularında koltukta içim geçmişken, babamın kucağında sustuğunu hatırlıyorum hayal meyal. Babam Bilge’yi sarıp sarmalamıştı, görünen o ki Bilge 35 derece İzmir sıcağında üşüyordu, anne karnının sıcaklığını arıyordu. Üstelik ben bu filmi daha 10 ay önce Yiğit doğduğunda da görmüştüm. Çocuğu gecenin 11’inde niye ağlıyor diye hastaneye götürmek için sarmıştık, arabaya bindiğimde benim kucağımda uyumuştu da yolun yarısından eve dönmüştük.

Sonraki gecelerimiz nasıl geçti pek hatırlamıyorum. İlk bir iki hafta yarı uyur-yarı uyanık şekilde yatağının başındaki koltukta yattım. Sanırım saat başı ağlıyordu, durmadan emziriyordum. O günlere ait hatırladığım şeyler Tuğçe’lerin geldiği beşinci günde iyice bitap düşüp hüngür hüngür ağladığım, Cem’in bana zorla üstümü değiştirttiği, gün içerisinde koşturarak yemek yediğim, yaralar yüzünden gözümden yaş gelerek emzirdiğim falan.

O günden bugüne anladığım en önemli şey anneliğin ciddi bir mesai işi olduğu. Hele de emziriyorsanız. İlk aylar yapışık ikiz şeklinde tezahür ediyor, bunlara bir de çocuğun sıkıntıları eklenince annenin omuzlarındaki yük iyice katlanıyor. "Anneyim, çocuğum için her sıkıntıya katlanırım" demek çok güzel, ama annenin de dinlenmesi, yemek yemesi, hayatın minimal de olsa ihtiyaçlarını karşılaması, kısacası biraz mutlu olması lazım. Siz mutlu olacaksınız ki, çocuğunuza daha iyi bakabilesiniz.

Gelelim klasik bebek meselelerine, belki yeni anne babalara da bir faydamız dokunur:

Beslenme & Emzirme: İlk haftaların en temel problemi bu herhalde. "Sütüm yetiyor mu?", "Çocuk doyuyor mu?", "Ay süt mü azaldı?", "Sonsuza kadar hep böyle yapışık ikiz şeklinde mi yaşayacağız?" şeklinde tezahürleri var.

Annem ne kardeşimi, ne de beni emzirememiş. 15 günlükken benim ağlamam bitmeyince doktora gitmişler ve doktor anneme sütünün "musluk suyu" gibi olduğunu söyleyip mamaya yönlendirmiş. Hal böyle olunca, ben de biraz anneme çektiğimden, sütümün olmayacağına o kadar emindim ki hastane çantasına biberonu hazır ettim.

Neyse ki 15 günden uzun bir süre emzirerek annemin rekorunu kırdım. Süt konusuna Tuğçe’nin bakışı ise (ki kendisi Yiğit’i bir senedir emzirmektedir) herkesin sütünün çocuğuna yeteceğidir, yeter ki emzirmekten imtina edilmesin. Ben bu konuda onun tavsiyelerine uyup Bilge’yi dakika başı emzirdim. Sık sık emzirmek herkesin de hemfikir olduğu üzere sütü arttıran bir faaliyet. Özellikle ilk haftalarda durup dinlenmeden emzirmek bebek için yeterli sütün salgılanmasını sağlıyor. Fakaaaaat...

Her anne bebeğini 6 ay sadece sütle besleyebilir konusuna maalesef katılamıyorum. Bu durum averaj kiloda bebekler için geçerli olabilir, ama eğer bebeğiniz hızlı büyüyorsa beslenme ihtiyacı da ona göre artıyor ve ne yazık ki her kadının da üretebileceği bir süt miktarı var (Günde ortalama 800 cc. kadar). Normal bir bebeğe bu miktar 6 aylık olana kadar yeterken, eğer bebeğiniz 6 ay kilosuna 3-4 ayda ulaşmışsa bu sütün onu kesmeyeceği de aşikar. Biz Bilge’ye 45 günlükken gece 120 cc. mama takviyesine başladık, çünkü gecenin bu saatinde benden 120 cc. süt çıkması imkansızdı (Sağdım baktım). Üstelik bunu yapmadan önce de bir kaç hafta "sadece emzireyim süt artsın" düsturunu da uyguladık ama farkeden bir şey olmadı.

Doğumdan sonraki bir kaç hafta içinde birbirinize alışıyorsunuz ve bebeğin derdinin ne olduğunu yavaş yavaş çözmeye başlıyorsunuz. Yani bebek açlıktan mı huysuzlanıyor, yoksa gazı mı var biliyorsunuz. Eğer bebek açsa ve süt onu doyurmuyorsa anne sütü diye inat edip mutsuz bir bebek, mutsuz bir anne ve mutsuz bir baba tablosu oluşturmanın alemi yok. Bu benim düşüncem ve bu fikre bile aslında iki ayın sonunda alışmaya başladım. Çünkü öyle bir baskı var ki, sanki bebeğe mama takviyesi yapınca cinayet işliyorsunuz gibi aksettiriliyor. Oysa ki biz bu çocuğu mutlu bir birey olsun diye dünyaya getirdik. Tabii ki emzirme konusunda yeterli çabanın gösterilmediği ve hemen mamaya geçildiği durumların olduğunu biliyorum, doktorların bu hal yüzünden emzirme konusundaki tavrını da anlıyorum. Bebeğe biberon verince anne sütünü bırakma eğilimlerinin de farkındayım. Ama Bilge’nin o ekstra mamayı yedikten sonraki mutluluğunu, kooperasyonunu da biliyorum. O nedenle artık "gittiği yere kadar" fikrine daha çok alışmaya başladım, anne sütü gittiği yere kadar gider, emzirebildiğim kadar emziririm, memeyi bırakırsa sağıp biberonla veririm. Ama bu çocuğu "Hayır sadece anne sütü" ısrarıyla aç bırakmamaya karar verdik. Bilge’nin anne sütünün nimetlerinden faydalanmak kadar, açlıkla sınanmamaya da ihtiyacı var.

Uyku: Bütün anne-babaların –her zaman pek ifade etmek istemeseler de- en büyük sıkıntısı uyku. Geçmişteki hayatımızda olduğu gibi 10 saat deliksiz uyku beklentisi içinde değilsek de, insanoğlu arada sırada şöyle bir 6 saat falan olsun uyumak istiyor. Gelgelelim bebek milletinin böyle bir düzeni yok, mideleri küçük, acıkıyorlar, başka dertleri oluyor ve uykuya hasret günler-geceler başlıyor.

Bizim iki-üç haftalıkken geceleri bir uyku düzeni oturtma çabamız başladı, o ara Bilge gün içinde iki tane 2-3 saatlik uyku atıyordu. Akşam saat 8-9 gibi kalktıktan sonra uyutmamaya çalışıyorduk ki gece uyusun. Sanırım işe de yarıyodu, bir süre sonra gece kalkmaları iki-üçe indi. Her kalktığında saate bakıp kaç saat uyuduğunu, ve dolayısıyla benim de kaç saat uyuduğumu hesaplıyordum emzirirken (Hala da hesaplıyorum).

Annemden öğrendiğim en önemli iki şey var. Bunlardan birincisi "bir çocuğun karnı toksa ve başka bir sıkıntısı yoksa uyur", ikincisi de "Çocuk bakmanın metodu yoktur, her gün yeni bir yol bulacaksın" (Hannibal de böyle demişti sanırım ya bir yol bulacağız ya bir yol açacağız). Cem’den de öğrendiğim bir diğer şey "Bu da insan evladı Mel, nihayetinde uyuyacak". Bu noktada olay çoğunlukla gelip beslenme konusuyla birleşiyor. Çocuğunuz açsa doyurun. Süt yetmiyorsa ve buna gerçekten eminseniz, çözüm mamada olabilir. Bu herkesin hoşuna gitmiyor belki ama durum bu.

Bizim Bilge’yle zor günlerimizden biri 4. haftanın bitiminde geldi. Bilge sabah 8’de kalktı ve gece yarısına kadar uyumadı (aradaki 15 dakikalık kestirmeler hariç). Gece 1 gibi çığlık çığlığa ağlamaya devam edince, annemler ve Cem "mama verelim" dediler. 60 cc. mama hazırladım, önce 30 cc.sini içip biraz sakinleşti, yarım saat sonra tekrar kalktı, geri kalanını da içti, sonra da uyudu. Mama maceramız da böyle başladı. Bu konuda, bu olayın olmasından günler önce "Abi tamam anne sütü verin ama evinizde her zaman elinizin altında bir kutu mama bulunsun" tavsiyesinde bulunan Ömer Amca’mıza da teşekkürlerimizi gönderiyoruz, yoksa gecenin o saatinde Çeşme kerbelasında nereden mama bulurduk bilemiyorum.

Banyo bebekleri rahatlatıyor ve daha iyi uyumalarına yardımcı oluyor. Yarım kettle su işinizi görür, her gün yıkayın o cıvırları. Biz her gece 10 gibi Bilge’yi yıkıyoruz. Pek seviyor.

Uyumadan önce karnını doyurun ve gazını çıkarttığına emin olun. Nitekim yenilen hurmalar gecenin bir yarısında bağırsaklarımızı tırmalayabilir. Neyse bu gaz hadisesini aşağıda yazacağım zaten.

Gaz meseleleri: Bilge 20 günlükken Çeşme’ye gittik. 23. günün sabahı Bilge ağlama krizi ile uyandı. Annemle yalnızdık, ne yaptıysak susmadı. Acı içinde ağladı durdu. Meğer gaz sancısıymış. O güne kadar biz de "Ne güzel gazını alttan çıkarıyor çocuk" diye seviniyorduk. Ama sonradan öğrendim ki gaz meselesi zaten 3. haftadan sonra başlarmış. Bilge de standarda uymuş, üçüncü haftanın başında gaz sancılarına tutulmuştu.

Annem kendince bir şeyler yaptı, ovaladı, karnına havlu koyup ütüledi. Bu arada hemen Cem’e telefon ettik, akşama geleceklerin listesini verdik: Elma yağı, muskat, Metsil. Ertesi gün Bilge biraz daha iyiydi, sonrasında Metsil’le biraz toparladı. Tabii sabaha karşı ve gün içerisindeki ıkınma sıkılmaları bitmedi. Halen de devam ediyor.

Buradan çıkardığımız sonuç: Her zaman gaz vardır, sadece siz farkında olmayabilirsiniz. Bir gün gelir bebeğinizin midesinde patlar. O nedenle 3 haftadan küçük de olsa emzirdikten sonra gazını çıkarmaya çalışın. Bu konuda deneyimim olmadığı için atıp tutmak istemiyorum ama çok küçük bebekler gaz çıkarma konusunda çok başarılı olamayabiliyorlar. Bilge ciddi anlamda gaz çıkarmaya 7. haftada falan başladı, artık her emzirmeden sonra "gaaaark guuurk" nidaları eşliğinde gazımızı çıkarıyoruz. Öncesinde gaz çıkaracağız diye çocuğu haşat ediyorduk ama bir halt olmuyordu. Belki bebeğin de işbirliği gerekiyor bilemiyorum. Siz yine de çabalayın. Nasıl gaz çıkarılacağını bilmiyorsanız İnternet’te envayi çeşit video var. Tabii en nihayetinde kendi bebeğinizin gaz düğmesini kendiniz bulacaksınız, bu da ayrı bir mevzu.

Gazı üstten çıkarmak bebeği rahatlatıyor tabii ama hep biraz gaz kalıyor. Bunun da bebeği rahatsız etmemesi için ilaçlar, şuruplar, kocakarı yöntemleri falan var. Deneyin. "Hayır çocuğa hiçbir şey vermeyeceğiz" saplantısının kimseye bir faydası yok (Bkz: emzirme meselesinde yazdıklarım). Derdini anlatamayan bir bebeği mutlu etmeye çalışıyoruz burada nihayetinde.

Oyun: Bebek milletinin gözü 6. hafta gibi açılıyor (40 gün dedikleri de doğru yani), dışarıda koca bir dünya olduğunun farkına varmaya başlıyorlar. Bu ilgi her geçen gün katlanarak artıyor. Bu dönemden sonra bebekle daha çok oynamak, onunla konuşmak gerekiyor. Bu da işin eğlenceli kısmı işte.

Yani bizim iki ayda öğrendiklerimiz, bir hastalık olmadığı sürece bebeklerin dört derdinin olduğudur, yemek, gaz çıkarmak ve altına yapmak, uyumak ve de oyunculuk. Bununla birlikte bu dört mesele ile baş edebilmeyi öğrenmek, iki senelik deneyime eşdeğer.

İlk iki ayımız böyle geçti, darısı nice iki aylara efenim.

Seyahat ya Resulallah!

3 Ağustos 2009 Pazartesi

8. haftamızı doldurduk dün.

Geçtiğimiz hafta biraz dertli geçti. İlk üç gün Bilge kendini emmeye adadı. Çarşamba akşamüstü artık emmekten sütler bitince, tamam dedim Bilge, "gel kucağıma sokağa çıkıyoruz". Aldım bunu, mahallede 1.5 saat gezdim. Aaa, bizimkinden tık yok. Adam gezmek istiyormuş.

Sonraki günlerde de denedik, acaba gerçekten gezmek mi istiyor, yoksa o günlük bir şey miydi diye. Kipa'ya gittik, Agora'ya gittik, gözler faltaşı etrafı seyrediyor. Ne emmek ne bir şey, gezdirsen 3-4 saat gezecek, bana mısın demeyecek.

Bakalım bu hafta, emme-gaz çıkarma-kendi kendine yerde takılma-kucak isteme-gezme-emme-uyuma döngüsünü deneyeceğim. İşe yararsa, Bilge daha uzun periyodlarda daha istekli emen bir çocuk haline gelecek inşallah, benim de yüküm biraz hafifleyecek. Kimbilir belki 2 aydan sonra ilk kez yemek falan yaparım, belli mi olur.