Aslan sütü değil o, anne sütü

29 Temmuz 2009 Çarşamba

52. gün.

Yeşil kakamız azaldı, sarı ile dönüşümlü takılıyorlar bu ara. Emzirme blokajı da işe yaramış olabilir, ama bu yöntem de sütü azalttı. Geçen gece saat 9'da süt bitti misal, kızıp sinirlendi bizimkisi. 30 cc mama verdik, mest. Annesini 30 cc mamaya satan Bilge.

Mama demişken, biz artık geceleri yatmadan önce bir öğün mamaya başladık. Bazen sağılmış anne sütüne takviye olarak, bazen de bir tam porsiyon olarak. Çünkü bizimkisi emme meselesini bir beslenme değil de 7/24 süren bir keyif haline getirdi. Gündüz aralarda uyuduğu yarımşar saatlik uykular hariç sürekli memede kalmak istiyor. Emerken kendinden geçiyor, bir sarhoşluk hali ki sormayın gitsin. Arada sesleniyorum kendisine, "Evladım o aslan sütü değil anne sütü. İçeceksen adam gibi iç". Tabii ki beni kal'e aldığı yok.

Hal böyle olunca doyuyor mu doymuyor mu onu da bilemiyorum. Çişine kakasına büyümesine bakılırsa doyuyor. Ama bu saatler süren emzirme seansları ne kadar gidecek merak içindeyim. Uykum var, yorgunum, tuvalete gidecek, yemek yiyecek zamanı zor buluyorum. Hazreti internet diyor ki, neymiş efendim bebekler 2 aylıkken emzirme periyodlarını uzatırlarmış. Hadi len ordan. Adam büyüdükçe daha çok süt istiyor, daha uzun memede kalmak istiyor.

8 gün kaldı 2. aya. Ha gayret.

Hep gaz, tam gaz

24 Temmuz 2009 Cuma

47. gün. Gazımız tam gaz devam, yeşil kakamız da. Köpüğünü gözemleme fırsatı bulamadım henüz.

Emzirme blokajı yarım kaldı, sütü sağdım, gece iki kere biberonla verdik. Oburiks Bilge, her seferinde 100 cc sütü kana kana içti. Cem, "bu çocuk doymuyor galiba" dedi. E emerken oyun oynarsa, 3 dakika emip 7 dakika geyik yaparsa doymaz tabii.

Biberonla verme işi, atalarımız dedelerimiz ninelerimiz tarafından hiç tasvip edilmeyen bir yöntem. Çocuk biberona alışır, memeyi bırakır diye. 3 tane biberon aldım, biri Nuk marka cam, ama deliği büyüktü, ona şimdi Bilge'nin suyunu koyuyoruz. Öbürü Avent, henüz kullanmadım. Bir de Dr. Brown aldım, doğal akış biberonu. Bu biberon maceralarımızı onunla yaşıyoruz, mümkün olduğunca loş ışıkta ve uyku sersemiyken vermeye çalışıyorum, henüz emmeye karşı bir tepkisi yok Bilge'nin. Bakalım.

Önsüt/Arkasüt dengesizliği için, çocuğa verilmeyen göğsün sağılmasını tavsiye etmiyorlar, zira bu sağılan göğüste süt üretimini tetikliyor. Bir kaç gün, blokaja devam etmeyi düşünüyorum. Bu arada babamız bugün laktozlu mama getirecek, emzirmeden önce 20 cc kadar vereceğiz. Bağırsaklarda bozulan dengeyi tekrar sağlamaya çalışacağız.

Gaz için bugün bitkisel bir şurup olan Nurse Harvey'si brakıp tekrar Metsil'e döndük. Netekim babamız farmakolog, diğer farmakolog dostumuz Ömer amcası da dün gece telefonda, "Bırakın otu yaprağı böceği, adam gibi klinik testten geçmiş ilaç var, onu kullanın" dedi. Onlar da haklı. Sabah, Bilge'ye 8 damla Metsil verdim. Kardeşim duysa kafayı yer, ona doktoru günde toplam 6 damla demiş, Tuğçe onu bile vermedi, çocuk ilaç almasın diye. Naapalım biz ilaççı bir aileyiz, şansımızı deneyeceğiz.

Bütün umudum bu gaz sorununu hafifletmek. Bunu hafifletebilirsem Bilge'nin emme ihtiyacını da azaltırm, adam gibi emmesini sağlarım diye umuyorum. Yoksa bu 15 dakika em, 15 dakika uyu, sonra sancıyla uyan tekrar em kısır döngüsü "ille de anne sütü" maceramıza sekte vuracak gibi. Dün, bundan sonrası için hep sağıp biberonla vermeyi de düşündüm, gittiği yere kadar gitsin diye. Ama makine ile umduğum kadar süt çıkmıyor, bu yöntemle doğrudan mama takviyesine de başlamak gerekecek, üstelik çocuk emmediği için süt de azalacak. Bilge biraz daha büyük olsaydı, daha kolay verirdim bu kararı ama, henüz çok küçük.

Tabii, bu köpüklü yeşil kaka olayı kronikleşirse bu yöntem de ihtimal dahilinde olacak. Sadece bir kaç gün beklemek istiyorum daha.

Off, of.

Fotoğraf Albümü

Biz kimiz?

Bu blogda, bir blogun ruhuna uygun düşecek şekilde belli isimler geçiyor elbet. Biz biliyoruz da, siz sevgili okuyucuların, "O kimdi, ay bu kimdi?" diye kafası karışmasın isteriz. Bu vesile ile, bu blogda sık sık ismini zikrettiğimiz kişilikleri kısaca bir tanıyalım dilerseniz (TRT switchini açtım):

Melike: Bu ben oluyorum. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü mezunuyum. "Ne lan bu işletme" diyerek geri döndüğüm akademik hayatımı özel bir üniversitede öğretim üyesi olarak sürdürüyorum, alanım pazarlama. İzmir'de yaşıyoruz. "Ben olmuşum marka" düsturu ile hamileliğimden beri arayıp sormadığım Markagiller adında bir blogum daha var. Hakkımda ayrıntılı bilgi ise burada.

Cem: Babamız. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu, şu an bir devlet hastanesinde uzman farmakolog doktor olarak çalışıyor. Kocam diye demiyorum süper bir insan. Onun da ilaçlar üzerine yazıp çizdiği Farmafil adında bir blogu var.

Hüseyin Bilge: Oğlumuz. Küçük adam. Bücür Çavuş. Böyle de bir blogumuz var. Orada geyik yapıyoruz.

Tuğçe: Kızkardeşim, Bilge'nin büyük teyzesi. Boğaziçi Üniversitesi Uluslarası İlişkiler ve Siyaset Bilimi mezunu. İstanbul'da yaşıyor, okuduğu şeyle alakasız olarak bir bankada uzman (Ne uzmanı bilmiyorum valla). Pazar Arabası diye bir blogu var.

Merve: Kızkardeşim, Bilge'nin küçük teyzesi. İzmir Ekonomi Üniversitesi Moda Tasarım bölümünde okuyor, İşletme ile çift anadal yapıyor. İleride bebek modası üzerine uzmanlaşacak, ilk denemelerini Bilge üzerinde yapıyor. Bir blogu var, neredeydi unuttum.

Erkan: Tuğçe'nin kocası, enişte, bacanak. Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği mezunu, işini yapıyor. Bir bankada IT Admin. Onun da bir blogu var ama sana bana yaramaz, unutmasın diye önemli bilgisayar kodlarını yazıyor oraya.

Yiğit: Tuğçe ile Erkan'ın azman oğlu. Bir yaşında, dünyanın en güzel yeğeni. Blogu yok anasını satayım, zaten bir yaşında çocuğun blog neyine.

Ömer Amca & Özlem Teyze: Aile dostlarımız, ikisi de doktor. Erdem adında kocaman adam olmuş bir oğulları var. Ömer farmakolog, o da Farmafil'de yazıyor.

Evet internet bağımlısıyız.

Yeşil köpüklü gövel kaka

23 Temmuz 2009 Perşembe

Bilge ilk mekonyumunu saldığından bu yana sarı sarı çil altın rengi kakamız vardı. Mutluyduk biz onunla.

İki gün önce kakamız yeşile çalmaya başladı, sonra da iyice yeşerdi. Bu esnada Bilge'nin gazı da Aygaz'ı kıskandıracak düzeye geldi, köpüklü köpüklü kakalar eşliğinde çağlamaya başladı. Panikledik, Çeşme'de çocuğu üşüttük diye kalktık cayır cayır yanan İzmir'e geldik.

Doktor babamız hemen internete koştu ve dedi ki, "Mel sende önsüt/arkasüt dengesizliği olabilir". Haydaaaa.

Bu önsüt/arkasüt dengesizliği denilen şey, fazla sütten oluyormuş. Ben 1.5 aydır sütüm az, sütüm yok diye delirip envayi çeşit yöntem denerken (ki bunları bilahare yazacağım), ne alaka şimdi? Neyse, 6. haftadan sonra süt miktarı artıyor biliyorsunuz. Anne sütü de iki bölümden oluşuyor, biri ön süt denilen ve ilk başta gelen sulu tatlı süt. Bu çocuğun susuzluğunu gideriyor ve iştahını açıyor. Ardından bir süre sonra arka süt denilen ve asıl kalorili, yağlı süt geliyor. Doyma hissini ve büyümeyi sağlayan da bu arka süt.

Önsüt/arkasüt dengesizliğinde vücut bebeğin ihtiyacından fazla süt üretmeye başlıyor ve bunun çoğunu ön sütten yana yapıyor. Bebek de daha fazla önsüt almış oluyor. Bu kadar sulu ve laktoz açısından zengin sütü içince ilk etapta doyduğunu sanıyor. Fekat, bu süt bağırsaklardan hızla geçiyor, kakayı yeşertiyor, bu esnada deli gibi gaz yapıyor. Yağlı kısmı içemeyen bebek, yarım saat sonra tekrar acıkıyor ve emmeye saldırıyor. Buna ek olarak gaz acısını da dindirmek için sürekli emmek istiyor, çünkü bildiği tek rahatlama yöntemi bu. Bu durum bir kısır döngüye giriyor, bebek emdikçe süt salgılaması artıyor, ancak doyma gerçekleşmiyor, öte yandan sürekli emmek gaz sorununu kronik hale getiriyor. Ayrıca bu durum annenin kendini montofon gibi hissetmesine ve hayattan nefret etmesine yol açıyor.

Aşağıdakileri gözlemliyorsanız sizde de bu dengesizlik olabilir:

* Yeşil köpüklü kaka
* Ciddi bir gaz sorunu (Bebeğin bacaklarını karnına çekerek kıvranmasından anlayabilirsiniz)
* Sık hıçkırık
* Sürekli emmek isteyen bir insan evladı
* Emerken fazlasıyla çlonk çlonk, gulp gulp sesleri gelmesi
* Emerken kızmak, sinir yapmak
* Huzursuz uykular

E peki ne yapacağız? Valla hazreti internetin dediği, emzirme blokajı. Yani bir o göğüs bir bu göğüs yerine, aynı göğüsten daha uzun periyodlarla emizmek (Mesela 6 saat boyuna birinden emzirip sonra öbürüne geçmek). Bu sayede bir hafta içerisinde vücuda "hop yavaş" mesajı verecekmişiz, o da salgılamayı dengeleyecekmiş. Ha bir de her emzirmeden sonra gaz çıkaracağız. Da uyuyor adam? Hem de günde 20 seans emiyor bu sıkıntı yüzünden, nasıl olacak o iş?

Saat 12 itibari ile başladım, işe yarayıp yaramayacağını göreceğiz. Yaramıyorsa ne yaparım artık bilemiyorum.

İşbu yazının yarısı emzirme esnasında yazılmıştır. Varın düşünün halimi.

Anne olmak

Zor işmiş hoca.

Hüseyin Bilge, 8 Haziran gecesi 0:56'da dünyaya gedi. Ebelerin saatine güvenmediğimden, TRT saatine ayarlanmış kendi saatimle doğumhaneye gittim oradan biliyorum. Kendisi bugün 46 günlük. Bu blog fikri ise gebelik döneminde oluştu ama paranoyak bir insan olduğumdan, nazar değer diye bugüne dek bekledim. Artık bu saatten sonra nazarları daha kolay savuşturum inancı ile günlükleri yazmaya başlıyoruz.

Gerek gebelik döneminde, gerekse 46 günlük annelik sürecinde öğrendiğim bir dolu şey oldu ki, buna obsesyona bağlı araştırmacı kişilik sendromu diyebiliriz. İnternetten okudum, tıp makalelerinden okudum, insanların deneyimlerinden dinledim, sonunda bilgi küpü olup çıktım. Ha bu kadar bilgi adamın canını da sıkıyor zaman zaman ama işte ben de böyle bir insanım. Bu kadar bilgiyi kamuyla paylaşmazsam çatlardım, bu bloğun amacı gayesi ereği budur.

Leylek günlükleri temelde leylekten önce (LÖ) ve leylekten sonra (LS) diye iki bölümden oluşuyor. Leylekten önceki kısım gebelik sürecinde yaşanabilecekleri, leylekten sonra da, doğum sonrası ve annelik dönemini içeriyor. Bugün itibari ile de başlıyoruz, vatana millete hayırlı olsun.